TAARRUZ KEMAL
Siz Avustralya yerlileri
İngilizler tarafından Anadolu’ya yönlendirilen
Türkler, boyun eğmedi, diyen
İngilizlerin esiri.
Siz özgür ve mutlu yaşıyordunuz
Hayattan bambaşka bir gelecek umuyordunuz
Hayat, sizin bir kilonuzu bir pula satmadı
Yetmiş kiloluk bir İngiliz’e esir etti özgür bedenlerinizi.
Kitaplar yazar, gazeteler yazardı
Anadolu’ da bir Taarruz Kemal var derdi
Haksızlığa boyun eğmez, derdi
Yenilmez yener, ezilmez, ezer de geçer derdi.
Taarruz Kemal, Anadolu’yu yurt olarak benimsemiş
Sınırları çizmiş, biz bu sınırlar içinde
Özgür ve bağımsız yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz, demiş.
Siz şimdi aldatan İngiliz’e mi inansanız
Yoksa kahramanca savaşan Taarruz Kemal’e mi inansanız?
İngiliz sizi zorladı, gemilere bindirdi,
Hedef Çanakkale’dir dedi.
Taarruz Kemal yok artık, dedi.
Göğsüne gelen bir kurşunla layığını buldu, dedi.
Siz havanızı basarak, naralar atarak,
Anadolu’ ya ayak bastınız Anzak Koyu’ndan
Anadolu insanı bizden korksun, dediniz
Katliamlar yapmaya hazırdınız.
Türk Ordusu’ nun başında
Vardı Alman komutanlar
Bunlar Türk Ordusu’nu geri çekerek
Rahatça çıkartma yapmanıza izin verdi.
Aradan bir gün geçti
Taarruz Kemal geldi, dediler
Almanlar, bütün cephelerin komutanlığını
Taarruz Kemal’e bıraktı, dediler.
Size bir bezginlik çöktü
Bu yenilmez, bizi perişan eder dediniz
Çok uğraştı İngiliz Komutan
Bu Kemal o Kemal değil, dedi.
Mustafa Kemal Çanakkale’ ye geldi
Düzene soktu Türk Ordusu’nu
Oralarda saklanacak yer bulamadınız
Birçoklarınız gemilere binip, kaçtınız.
Yazar: Serdar Yıldırım
Wow amazing blog layout How long have you been blogging for you made blogging look easy The overall look of your web site is magnificent as well as the content
ÇEVİRİ: Vay canına, harika bir blog düzeni Ne kadar zamandır blog yazıyorsunuz, blog yazmayı kolaymış gibi gösteriyorsunuz Web sitenizin genel görünümü muhteşem ve içerik de öyle
Emeğinize Yüreğinize Sağlık.
Mesajınıza teşekkürler.
DEDEM ADEM YILDIRIM’IN KURTULUŞ SAVAŞI ANILARI
Yıl 1921. Anadolu düşman kuvvetleri tarafından kuşatılınca, Mustafa Kemal, Türk Ordusu’nu, Sakarya Irmağı’nın doğusuna çekmiş. Burada 1.5 yıl genel bir taarruz için, hazırlık yapmış. Bu hazırlıklar sırasında şehirlerden, kasabalardan, köylerden, Mustafa Kemal’in çağrısına uyarak gelen binlerce genç varmış. Bunlardan biri de, Bursa Gökçesu Köyü’nden dedem Adem Yıldırım’mış. O zamanlar henüz 19 yaşında olan dedem 1.90′ a yaklaşan boyu ve sırım gibi vücuduyla gözünü budaktan sakınmaz, korkusuz, mert, yiğit bir köy delikanlısıymış. Ordugahta geçen ilk günler, yürüyüş talimleri, silah tutuş, kullanış ve atış çalışmaları derken, günlerden bir gün Mustafa Kemal yanında kurmay subayları olduğu halde yenice oluşturmaya çalıştığı Türk Ordusu’nu denetime çıkmış.
Dilerseniz bundan sonrasını dedem anlatsın: O gün öğle vakitleriydi. Geniş ovada pek çok alay, tabur, bölük, Mustafa Kemal Paşa tarafından teftiş ediliyordu. Paşa, eseri olan Türk Askeri’ne sağ elini hiç indirmeden selam vererek geliyordu. Arada bir, Merhaba asker, diyor, biz de sağ ol diyorduk. Ben uzun boylu olduğum için, bölüğün başındaydım. Mustafa Kemal Paşa Hazretleri geldi tam önümde durdu. Merhaba asker, dedi. Biz, sağ ol, dedik. Yüzünü bize döndü. Rahat, dedi. Biz de, tüfeklerimizi indirdik. Rahat pozisyonuna geçtik. Bir metre kadar önümdeydi. Bir an göz göze geldik. O deniz mavisi gözleri, inanılmaz etkileyici bakıyordu. Sanki her an insanın üstüne atılacakmış gibiydi. Gözlerim karardı, başım döndü. Rahat pozisyonunda olmam beni kurtardı. Kabzası yere dayalı tüfeği sıkı sıkı tuttum, dayandım ve yere düşmedim. Aradan bunca yıl geçmesine karşılık o çelik bakışları hiç unutmadım.
O yıllarda Yunan Ordusu Anadolu içlerine doğru ilerliyordu. Dedem Adem Yıldırım, Yunanlının geldiğini duyunca köydeki genç, çocuk, kadın, ihtiyar kim varsa toplayıp köyün ilerisindeki dağa götürmüştü. Orada köylüleri emin bir yere gizledikten sonra, elinde mavzeriyle geri dönerek, ağaçların arasına saklanıp, köyü seyre dalmıştı. Acaba Yunan askerleri köyde ne yapacaktı?
Adem Yıldırım az sonra kendi evinden feryatlar duymaya başlamıştı. Evde neler oluyordu?
Yunan askerleri, köyün zenginini yakalamışlar ve konuşturmak için, işkence ediyorlardı: Söyle Türko, altınlar nerede?
Yunan askerleri, acımadan elleri, ayakları bağlı adamı evdeki ocağın içinde yanan odun ateşine doğru sürüyordu: Konuş Türko, altınları nereye sakladın?
Zavallı adamın ayak parmakları ve bilekleri yanmıştı. Yunan askerleri, onu daha da ateşin içine itiyordu.
Bu arada Adem Yıldırım sesinden tanıdığı köyün zengininin yürek parçalayan feryatlarına dayanamamış ve evin yanındaki tarabalığa tüfeğiyle iki el ateş etmiş. Tüfekle ateş edildiğini duyan Yunan askerleri, Türk askerleri geliyor zannedip, kaçıp gitmişler. Bunun üzerine Adem Yıldırım eve gelmiş ve yarı beline kadar ateşte yanmış ve ölmüş olan adamı ateşin içinden çıkarmış. Daha sonra olayı öğrenen ve çok üzülen zengin adamın karısı evlerinin ahırına, toprak altına gizledikleri bir teneke altını, Ankara’daki Mustafa Kemal Paşa’ya ulaştırılmak üzere, Türk subaylarına teslim etmiş.
Ben çocukken, her yıl yaz tatilinde bir haftalığına köye giderdik. Dedem her gidişte gerçekten yaşadığı bu olayları bana anlatır ve Serdar, yaz bunları, derdi. Ben de, merak etme, dede, mutlaka yazarım, derdim. İşte, bu hikayeler, dedemin bana anlattığı hikayelerdir. Dedemi son olarak on üç yaşındayken görmüştüm. Otuz yedi yıl sonra bu anıları yazmak nasip oldu. Umarım okuyanlar, Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Cumhuriyeti çok severler. Atatürk’ün devrimlerine sahip çıkarlar ve savaşın ne kadar acımasız olduğunu anlarlar. Kurtuluş Savaşı kolay kazanılmadı. Sevgiyle kalın.
Yazan: Serdar Yıldırım